101 Soruda 15 Temmuz Yargısı
Bir siyasi iktidarın kendi ülkesinde “terminatör” gibi davranarak devletin temeli olan hukuku ve yargıyı paramparça etmesi çok sık rastlanan bir durum değildir. Hukuk ve yargı düzeni paramparça edilince, gün gelir herkes hukuksuzluk ve şiddette eşitlenerek bundan nasibini alır. Üstünlerin hukukuna göre cezasız kalan şiddet, zamanla toplumun üzerine çöker ve yaygınlaşır. Hukuksuzluk ve yaydığı şiddet ise tıpkı bir taşın suya atılması gibi, dalga dalga yayılarak toplumsal çürümeye yol açar. Türkiye’de yaşanan budur.
Ben Yapmadım, Beynim mi Yaptırdı? Özgür İradeye Nörofelsefi Bir Bakış
Uzun zamandır beyin araştırmaları yapan biri olarak, beyinle ilgili matematik ve teknoloji ile çözemediğim bir noktada takıldığımı fark ettim. Senelerce beynin içinde neler dönüp bittiğini sayısız aletle inceledim. Yüzlerce binlerce satır kod yazıp beynin bize sunduklarını matematik ve bilgisayar yardımıyla anlamaya çalıştım. Ama nafile! Olmuyor da olmuyor! Nasıl olur da insanın o anda canı müzik dinlemek istiyor, nasıl oluyor da bir anda aşık oluveriyorsun, nasıl oluyor da doktora yapmaya ve beynini böyle senelerce sürecek bir tacize alet etmeye karar veriyorsun? Üstelik bundan da zevk alıyorsun. — Önsöz’den
Düşman Ceza Hukuku: Egemenlik, Persona, Haydutluk
Sosyal-siyasal bütünlüğün bir parçası olmak ya da olmamak Antikite’den bu yana belli başlı kavramların bu konumlara ve statülere atfedilmesiyle ifade buluyor. Grek toplumunun düşük değerli “insansoyu”nu (anthropos) polis düzenine katıp katmama dilemması ile Roma’da hiçbir yasa ile korunmayan yabanıl hayatın medeniyetçe kavranması meseleleri, aradan geçen binyıllara rağmen modernliğin de temel açmazı olarak güncelliğini koruyor. Politik söylemler ve politik eylemler için oluşturulmuş kamusal uzamın hepimizi eşit kılan ortamından mahrum kaldığımız, kendi hesabına bireyler olarak kabul edildiğimiz ama kendinde insan varlığı olarak kabul edilmediğimiz bir toplumdaki görünme biçimimizin, yani farklılıkların, kutsal bütünlüğü bozanların feda edilmesinin tarihi, talihsiz bir uygarlık tarihidir de aynı zamanda: Antik dünden Post-Westphalian bugüne dek.
Haiti Devrimi’nin Kısa Tarihi
Haiti Devriminin hikayesi, özgürlük ve eşitlik hakkındaki modern fikirlerin kaynağı olarak Batı Avrupa uygarlığını görmek isteyenler için çarpıcı bir hatırlatmadır. ABD’de ve Fransa’da özgürlük ve eşitlik fikirlerini etkili bir dille formüle eden devrimci liderler, Atlantik dünyasında siyahların köleleştirilmesini sürdürmek için ölümüne savaşmaya hazırlardı. “Bu topraklarda köle olamayacağını; köleliğin bu topraklarda sonsuza dek kaldırıldığını” ilan eden ilk anayasa ABD’nin ve devrim Fransası’nın anayasaları değil Toussaint Louverture’ün 1801 Anayasasıydı. Tüm insanların eşit değerde olduğunun tanınması, dünya için gerçekten evrensel bir değerler dizisinin temeli olacaksa, bu ilkenin Fransız Saint-Domingue kolonisindeki Afrika kökenli insanların mücadelelerinin bir sonucu olarak ilk defa açıkça ifade edildiğini teslim etmeliyiz.
Hukuk Adına Utanç, Ülkem Adına Acı: Cumhuriyet Gazetesi Davası Savunması
Bu dava dosyası, zamana karşı işlenmiş bir suçun belgesidir. Dosyadaki her bir iddiayı tersine çevirince, gerçeğin kendisiyle karşılaşırız. Suçlayan suçludur, bile isteye kötülüğe niyet etmiştir. Suçlananlar ise masumdur. Suçlananlar sözün, düşüncenin ve özgürlüğün sesi olarak buradadır. Onların adları, yalnızca sanık olarak değil, satır aralarında acı çeken, direnen ve söze sahip çıkan bireyler olarak belirir.
Devletin sayfalar, evraklar, yazışmalar boyunca dur durak bilmeden yayılan sesi, içimizde gerçeğe duyulan özlemi canlandırır. Romanlarda ve filmlerde dramatize edildiği biçimde, uğruna bedeller ödenen bir özlemdir bu. Gazeteciler bu özleme değer verir ve ona dair her şeyi haber yaparlar. Ne haberin sansüre uğraması ne gazetenin baskına uğraması ne de yazarların gece yarısı gözaltına alınması gerçeğin ruhunu yok edebilir. Dava belgeleri suçtan ve suçludan söz ederken anlarız ki burada asıl konu, gerçeğin ta kendisidir. Gazeteciler bunun değeri için kalemlerine sahip çıkarlar.
Yargının Kökleri: Başlangıç Toplumlarında ve Erken Devlette Yargının Biçimlenişi
İnsanların toplumlar hâlinde yaşamalarını, kurumlar oluşturmalarını, kurallara riayet etmelerini ve kurulan bu düzenin idamesi için kullandıkları yöntemleri anlayabilmek için devletli toplumların öncesine gidilmelidir. Yazının icat edilmesi gibi devletin ortaya çıkışı da insanlık tarihi ölçeğinde hayli geç bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. Şüphesiz bu iki gelişme ile insanlık, daha öncesinde olduğundan çok daha farklı bir noktaya, çok daha hızlı bir şekilde gelmiştir. Ancak yine de devlet örgütünün günümüzde eriştiği güce, yeteneğe ve karmaşıklığa rağmen insanlığın bunu aşamayacağı ve devletli toplum ile onun hukukunun ilelebet var olmaya devam edeceği söylenemez. Hukukiliğin, toplumsallığın ayrılmaz bir niteliği olduğu görüşünün sonucu olarak, ‘kamu hukuku’ çalışmaları devlet öncesi başlangıç toplumlarını da içermelidir. Hatta böyle bir yaklaşımın devlet sonrası muhtemel toplum biçimlerini de kapsayabilecek genişlikte olması gerekir. Yargının Kökleri, modernliğin sunduğu hukuk anlayışımızı değiştirmeye aday böyle bir antropolojik yaklaşıma önemli bir katkı sunuyor.