Books
Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkına Sosyolojik Bir Bakış: Pierre Bourdieu’nün Kavramlarıyla CMK Avukatlığı
Bu kitap, hukuki bir kurum olan CMK avukatlığı ile bu kuruma dahil olan öznelerin kuruma ilişkin davranış, inanç ve algılarına odaklanıyor ve ilgili öznelerin CMK avukatlığı kurumundan nasıl etkilendiğini ve onu nasıl etkilediklerini anlamayı ve açıklamayı amaçlıyor. ‘CMK avukatlığı pratiğini belirleyen ve etkileyen temel etkenler nelerdir? CMK avukatı etkili ve yetkin olarak görülmüyorsa bunun pratikten kaynaklanan sebepleri nelerdir? CMK avukatına karşı bir önyargı var mı? Varsa, bu gerçekten bir önyargı mı?’ sorularının peşinden giden yazarlar, alan araştırmasından ve istatiksel verilerden elde ettikleri verilere dayanarak elde ettikleri bulguları Pierre Bourdieu’nün kavramlarıyla ilişkilendiriliyor.
Kömür Karası: Soma Katliamı Yargılaması
“Bu 301 kişi neden öldü? Burası çok iyi bir işletme, çok kurumsal bir işletme; size çok güzel para veriyor, çok iyi davranıyor; bütün görevlerinizi yapıyorsunuz, sensörleriniz çok iyi çalışıyor, her şey çok yolunda ve hâlâ o işletmede çalışıyorsunuz, anladım. Patron, tutukluların bile maaşını yatırıyor, sigortasını ödüyor; böyle işletmede çalışılmaz mı, anladım. Her şey çok iyiydi, herkes madende gezdi; sıcak yok, nem yok, koku yok, monoksit yok; patlamalarda işçiler dışarı çıkartılıyor, kimse kimseye sesini yükseltmiyor… Bu 301 kişi niye öldü, sorusunun cevabı yok. Benim anladığım kadarıyla bu saatten sonra bu soruya cevap vermek isteyen yok. Kalkıp sırayla diyeceksiniz ki ‘benim işim değil, benim yetkim değil; ben bilmiyorum, amirim bilir, müdürüm bilir; ben işimi yaptım’. Bunları deyip oturacaksınız ve bunun sizi cezadan kurtaracağını düşüneceksiniz. Eğer gerçekten yeni bir şey söylemek isteyen olursa biz buradayız, ben buradayım”. “Ben buradayım” diyen Av. Selçuk Kozağaçlı ve yine “orada” olan Av. Can Atalay, halen Silivri Cezaevinde. Katliam sanıklarından ise cezaevinde olan tek bir kimse yok. Elinizdeki kitap, Soma yargılamasının ve kimlerin nerede durduğunun unutulmaması için bir özet bırakma çabasıdır.
İhtimam Etiği ve Hukuk
İhtimam Etiği ve Hukuk, krizlerin egemen olduğu günümüzde birbirimizi unutmaya vardıran farklı düzeydeki ilişkiler problemi karşısında nasıl duracağımıza dair tartışma kapısını açmak isteyen yazarlarca kaleme alındı. İhtimam etiğinin anlamına ve farklı düzlemlerdeki boyutlarına da dikkat çeken kitap, kurumsal düzeydeki ihtimamın örneğini, özellikle hukuk üzerinden sorguluyor ve ihtimam etiği çerçevesinde ortaya çıkabilecek kurumsal yapının nasıl olabileceğini düşünmeye teşvik etmeyi amaçlıyor.
Sonsuzluğun Portresi: Spinoza ve 17. Yüzyıl Hollanda Resmi
Bu kitap ne yalnızca Spinoza ne de yalnızca resim sanatı hakkındadır. Ama ikisinin ortasında bir yerlerde bir gezgin-ozan uçarılığıyla dolaşarak, felsefenin resmini konuşturur ve resmin felsefesini çizer. Spinoza bize fikirlerin dilsiz suretler değil, sonsuz bütünün tüketilemez gücünün ve bilgisinin aktif ifadeleri olduğunu söylemişti. Peki ya resim sanatı nedir? Onun sonsuzla bağı nereden yakalanabilir, öznesiz bir içkinlik düşüncesiyle yakınlığı nasıl kavranabilir? Spinoza’nın soluduğu havanın renklerine, yani 17. yüzyıl Hollanda resmine odaklanarak Akal’ın peşine düştüğü sorular bunlardır. Burada artık Yüce’nin, Güzel’in, Aşkın’ın bir hükmü kalmaz. Dönemin Hollanda resminin vazgeçilmez teması olan gündelik yaşamın sıradanlığı türlü görünümleriyle, çocukların kafalarından ayıklanan bitlerle, ortalıkta dolaşan kedi ve köpeklerle, dikiş dikenlerle, uyuklayan nöbetçilerle, deşilen kadavralarla, sırıtan ayyaşlarla, diş ağrısından kıvrananlarla, üzüm satanlarla arzı endam eder. Yazar, geçit törenlerinin tek sırasından bihaber bu tekillikler cümbüşüne yalnızca Rembrandt ve Vermeer’ı değil 17. yüzyıl Hollanda resminin kadın ressamlarını da, Spinoza portrelerinin Calvino ve Borges öykülerini hatırlatan serüvenini de, De Stijl okulundan romantiklere ve gerçeküstücülere uzanan türlü Spinozacı sanatçıyı da katarak anlatılmaya değer tek şeyi, yani yaşamı anlatır. Akal’ın sözcükleriyle: Bu metin felsefe ve resim sanatı üzerine değil, bir şimşek anı kadar kısa bir süre içinde kalırken içimize çektiğimiz ve ne olduğunu sezmeye çalıştığımız hayata ve çoğunlukla onun hasmı olan Yasa’ya ilişkindir.
Düşman Ceza Hukuku: Egemenlik, Persona, Haydutluk
Sosyal-siyasal bütünlüğün bir parçası olmak ya da olmamak Antikite’den bu yana belli başlı kavramların bu konumlara ve statülere atfedilmesiyle ifade buluyor. Grek toplumunun düşük değerli “insansoyu”nu (anthropos) polis düzenine katıp katmama dilemması ile Roma’da hiçbir yasa ile korunmayan yabanıl hayatın medeniyetçe kavranması meseleleri, aradan geçen binyıllara rağmen modernliğin de temel açmazı olarak güncelliğini koruyor. Politik söylemler ve politik eylemler için oluşturulmuş kamusal uzamın hepimizi eşit kılan ortamından mahrum kaldığımız, kendi hesabına bireyler olarak kabul edildiğimiz ama kendinde insan varlığı olarak kabul edilmediğimiz bir toplumdaki görünme biçimimizin, yani farklılıkların, kutsal bütünlüğü bozanların feda edilmesinin tarihi, talihsiz bir uygarlık tarihidir de aynı zamanda: Antik dünden Post-Westphalian bugüne dek.
Ben Yapmadım, Beynim mi Yaptırdı? Özgür İradeye Nörofelsefi Bir Bakış
Uzun zamandır beyin araştırmaları yapan biri olarak, beyinle ilgili matematik ve teknoloji ile çözemediğim bir noktada takıldığımı fark ettim. Senelerce beynin içinde neler dönüp bittiğini sayısız aletle inceledim. Yüzlerce binlerce satır kod yazıp beynin bize sunduklarını matematik ve bilgisayar yardımıyla anlamaya çalıştım. Ama nafile! Olmuyor da olmuyor! Nasıl olur da insanın o anda canı müzik dinlemek istiyor, nasıl oluyor da bir anda aşık oluveriyorsun, nasıl oluyor da doktora yapmaya ve beynini böyle senelerce sürecek bir tacize alet etmeye karar veriyorsun? Üstelik bundan da zevk alıyorsun. — Önsöz’den
Hukuk ve Marksizm Rehberi
Berlin Duvarı’nın yıkılmasını izleyen küreselleşmenin zafer gösterileri çok da uzun sürmedi ve kapitalizmin yinelenen krizleri, Marx’a ve Marksizme yönelik geniş çaplı, hiç de şaşırtıcı olmayan bir uyanışa sebep oldu. Sosyal ilişkiler artı-değer üretme ve biriktirme dürtüsü çerçevesinde ortaya çıkmaya devam ettikçe, kapitalist üretim tarzının sistematik eleştirisi de kaçınılmaz olmaya devam ediyor. Hukuk ve Marksizm Rehberi de söz konusu eleştiriyi hukuk ve devlet merkezinde ele alıyor. Rehber’de, Marx ve Engels’e ilaveten Marksist literatürün hukuk eleştirisi ve açıklaması farklı geleneklerden araştırmacılarca işleniyor. Kitapta yer alan yazılar, her şeyden önce Marksist eleştirel araçların çeşitliliğine, çok yönlülüğüne ve şaşırtıcı analitik gücüne tanıklık ediyor. Bu araçlar, kapitalist toplumlarda hukukun, hakların ve devletin rolünü anlamak için her zaman olduğu gibi vazgeçilmezdir.
Roma Hukuku: Kısa Bir Tarih
Uzun yıllar Roma Hukuku dersleri veren Olga Tellesen-Couperus bu kitapta Roma Hukukunu okuru teknik ayrıntılara boğmadan ana hatlarıyla sunuyor. Sadece hukuk kurallarını ve kuralların uygulanışını değil, aynı zamanda gelişim dönemleri içerisinde hangi siyasal ve toplumsal koşulların bu kuralların yapılması, uygulanması ve değiştirilmesi sonucunu doğurduğunu anlatıyor. Kitap, tarihsel perspektifle sunduğu özlü anlatımı sayesinde Roma Hukukuna dair bütüncül bir imge elde etmek isteyen hukukçu, tarihçi, siyaset bilimci gibi her alandan ilgiliye hitap ediyor.
Otorite, Hukuk ve Liberalizm: Joseph Raz’ın Felsefesine Giriş
Joseph Raz çağdaş ahlak, hukuk ve siyaset felsefesinin en önemli isimlerindendir. Çağdaş hukuki pozitivizmin önde gelen mimarlarından biri olan Raz, hukukun varlığı ve içeriği için uygulanacak ölçütün ahlaki argümanlara değil, sosyal olgulara dayanması gerektiğini savunmuştur. Bu küçük hacimli kitap, Joseph Raz’ın ahlak, hukuk ve siyaset felsefesini ana hatlarıyla tanıtmayı amaçlıyor. Her bir konuya özgülenen üç bölümden oluşan kitap, 2022 yılında dünyadan ayrılan bu önemli filozofun felsefesine dair nitelikli bir giriş niteliğinde.
Doğal Hukukçu Hukukbilim
Doğal Hukukçu Hukukbilim, hukuk felsefesi alanındaki en önemli tartışma alanlarından biri olan doğal hukuk düşüncesine dair bir giriş niteliğinde. Kitap, doğal hukuk düşüncesini ve ahlak felsefesini çevreleyen temel meseleler hakkında son derece aydınlatıcı bir izahat sunuyor. Disiplinler arası yaklaşımlarıyla dikkat çeken ve uluslararası tanınırlığa sahip yazarlar, doğal hukukçu düşüncenin tarihini betimlemek yerine, belli bir doğal hukuk okuması sunuyorlar. Kitapta, yirminci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan “yeni” doğal hukuk teorisinin en büyük isimlerinden bazılarının, mesela bizzat editörler yanında John Finnis ve Robert Alexy’nin kendi doğal hukuk yorum ve yaklaşımlarını bulmak mümkün. Türkçede çokça tartışılmasına rağmen ilgili orijinal metinlerin azlığı dikkate alındığında, Doğal Hukukçu Hukukbilim’in alanın uzmanlarınca yapılan bu çevirisinin İngilizce konuşulan dünyadaki güncel doğal hukuk tartışmalarının önemli bir hattını Türkçe literatüre taşıyarak önemli bir görevi yerine getirdiği söylenebilir.