Books
Görünmeyen Machiavelli
Bazı eserler öylesine ünlenir ki hem yazarının hem de diğer eserlerinin önüne geçer. Hükümdar bunlardan biridir ve Machiavelli’nin tüm yazdıklarını bir yorumlar tekeline mahkum etmiştir. Söylevler de Hükümdar’a karşıt sanılan bir görüşle, ama aynı anlam havuzuna çekilerek okunur ve diğer eserleri göz ardı edilince, öteki Machiavelli de ‘görünmez’ olur. Ezberlerden kurtulmak için, Hükümdar ve Söylevler, edebi ya da değil, Machiavelli’nin diğer metinlerine gönderilerek yorumlanmalıdır. Böylece sığ bir Makyavelizm saplantısını, Hükümdar’da ilkesizce otoriter Söylevler’de ise özgürlükçü sanılan iki ayrı Machiavelli yanılsamasını, ikincisine yakıştırılan ‘cumhuriyetçiliği’ ya da ‘halkçılığı’, bunların üstüne oturtulan ‘karma yönetim’ efsanesini sorgulamak mümkün olur. Bu yaygın okumada, Niccolò Machiavelli’nin Epikurosçu-Lucretiusçu yanı belirir ve idealist-düalist-teleolojik-tabii hukukçu felsefe karşısındaki gerçekçiliği, onu kuşkucular, göreciler, belirlenimciler ya da maddecilerle, İbn Rüşd, Vanini, Montaigne, Spinoza, Sade, Darwin, Marx, Nietzsche… gibi adlarla yönetim-karşıtı bir hat üstüne oturtur. Kendi deyimiyle ‘komik ve trajik tarihçi’ Nicomaco da oradan her hükümdara ve hükümranlık düşkünü ne alaycı ve karamsar bakar.
Hukukun Yapay Zekâyla İmtihanı
Yapay zekâ gündelik hayatımızda gitgide daha fazla yer edinirken hukuk kuramını, dogmatik hukukun içeriğini ve hukuk uygulamasını dönüştürücü etki yaratması kaçınılmaz. Bu derlemede yapay zekânın biz insanlar açısından bir hasım sayılıp sayılmayacağı, yapay zekâ üzerinden öznelik kavramının yeniden tanımlanıp tanımlanmayacağı, buna bağlı olarak hukuki ve cezai sorumluluğun içerik açısından dönüşüme uğrayıp uğramayacağı gibi tartışmalı konular farklı hukuk disiplinlerinin gözlüğüyle inceleniyor. Yapay zekânın hukuk eğitiminde kullanılması bir diğer inceleme başlığı.
Latin Batı’da Mülkiyetin Tarihi: Refah, Erdem, Hukuk (Birinci Cilt)
Christopher Pierson Mülkiyetin Tarihi’nde, şu anda sağduyuya ait bir fikir gibi görülen mülkiyet düşüncesinin Latin Batı düşünce tarihinde Antik Yunan’dan Locke’a kadar olan dönemdeki gelişimini ele alıyor. Pierson, herhangi bir şey üzerinde kişilerin münsahır bir tasarruf yetkisine sahip olabilmesine yönelik çok köklü ama bazı açılardan da çok mantıksız bu “mülkiyet hakkı” düşüncesini, savunucularının ve karşıtlarının argümanlarını çözümleyerek aktarırken aynı zamanda argümanlar arasındaki süreklilik ilişkisini de gün yüzüne çıkarıyor.
Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkına Sosyolojik Bir Bakış: Pierre Bourdieu’nün Kavramlarıyla CMK Avukatlığı
Bu kitap, hukuki bir kurum olan CMK avukatlığı ile bu kuruma dahil olan öznelerin kuruma ilişkin davranış, inanç ve algılarına odaklanıyor ve ilgili öznelerin CMK avukatlığı kurumundan nasıl etkilendiğini ve onu nasıl etkilediklerini anlamayı ve açıklamayı amaçlıyor. ‘CMK avukatlığı pratiğini belirleyen ve etkileyen temel etkenler nelerdir? CMK avukatı etkili ve yetkin olarak görülmüyorsa bunun pratikten kaynaklanan sebepleri nelerdir? CMK avukatına karşı bir önyargı var mı? Varsa, bu gerçekten bir önyargı mı?’ sorularının peşinden giden yazarlar, alan araştırmasından ve istatiksel verilerden elde ettikleri verilere dayanarak elde ettikleri bulguları Pierre Bourdieu’nün kavramlarıyla ilişkilendiriliyor.
Kömür Karası: Soma Katliamı Yargılaması
“Bu 301 kişi neden öldü? Burası çok iyi bir işletme, çok kurumsal bir işletme; size çok güzel para veriyor, çok iyi davranıyor; bütün görevlerinizi yapıyorsunuz, sensörleriniz çok iyi çalışıyor, her şey çok yolunda ve hâlâ o işletmede çalışıyorsunuz, anladım. Patron, tutukluların bile maaşını yatırıyor, sigortasını ödüyor; böyle işletmede çalışılmaz mı, anladım. Her şey çok iyiydi, herkes madende gezdi; sıcak yok, nem yok, koku yok, monoksit yok; patlamalarda işçiler dışarı çıkartılıyor, kimse kimseye sesini yükseltmiyor… Bu 301 kişi niye öldü, sorusunun cevabı yok. Benim anladığım kadarıyla bu saatten sonra bu soruya cevap vermek isteyen yok. Kalkıp sırayla diyeceksiniz ki ‘benim işim değil, benim yetkim değil; ben bilmiyorum, amirim bilir, müdürüm bilir; ben işimi yaptım’. Bunları deyip oturacaksınız ve bunun sizi cezadan kurtaracağını düşüneceksiniz. Eğer gerçekten yeni bir şey söylemek isteyen olursa biz buradayız, ben buradayım”. “Ben buradayım” diyen Av. Selçuk Kozağaçlı ve yine “orada” olan Av. Can Atalay, halen Silivri Cezaevinde. Katliam sanıklarından ise cezaevinde olan tek bir kimse yok. Elinizdeki kitap, Soma yargılamasının ve kimlerin nerede durduğunun unutulmaması için bir özet bırakma çabasıdır.
İhtimam Etiği ve Hukuk
İhtimam Etiği ve Hukuk, krizlerin egemen olduğu günümüzde birbirimizi unutmaya vardıran farklı düzeydeki ilişkiler problemi karşısında nasıl duracağımıza dair tartışma kapısını açmak isteyen yazarlarca kaleme alındı. İhtimam etiğinin anlamına ve farklı düzlemlerdeki boyutlarına da dikkat çeken kitap, kurumsal düzeydeki ihtimamın örneğini, özellikle hukuk üzerinden sorguluyor ve ihtimam etiği çerçevesinde ortaya çıkabilecek kurumsal yapının nasıl olabileceğini düşünmeye teşvik etmeyi amaçlıyor.
Sonsuzluğun Portresi: Spinoza ve 17. Yüzyıl Hollanda Resmi
Bu kitap ne yalnızca Spinoza ne de yalnızca resim sanatı hakkındadır. Ama ikisinin ortasında bir yerlerde bir gezgin-ozan uçarılığıyla dolaşarak, felsefenin resmini konuşturur ve resmin felsefesini çizer. Spinoza bize fikirlerin dilsiz suretler değil, sonsuz bütünün tüketilemez gücünün ve bilgisinin aktif ifadeleri olduğunu söylemişti. Peki ya resim sanatı nedir? Onun sonsuzla bağı nereden yakalanabilir, öznesiz bir içkinlik düşüncesiyle yakınlığı nasıl kavranabilir? Spinoza’nın soluduğu havanın renklerine, yani 17. yüzyıl Hollanda resmine odaklanarak Akal’ın peşine düştüğü sorular bunlardır. Burada artık Yüce’nin, Güzel’in, Aşkın’ın bir hükmü kalmaz. Dönemin Hollanda resminin vazgeçilmez teması olan gündelik yaşamın sıradanlığı türlü görünümleriyle, çocukların kafalarından ayıklanan bitlerle, ortalıkta dolaşan kedi ve köpeklerle, dikiş dikenlerle, uyuklayan nöbetçilerle, deşilen kadavralarla, sırıtan ayyaşlarla, diş ağrısından kıvrananlarla, üzüm satanlarla arzı endam eder. Yazar, geçit törenlerinin tek sırasından bihaber bu tekillikler cümbüşüne yalnızca Rembrandt ve Vermeer’ı değil 17. yüzyıl Hollanda resminin kadın ressamlarını da, Spinoza portrelerinin Calvino ve Borges öykülerini hatırlatan serüvenini de, De Stijl okulundan romantiklere ve gerçeküstücülere uzanan türlü Spinozacı sanatçıyı da katarak anlatılmaya değer tek şeyi, yani yaşamı anlatır. Akal’ın sözcükleriyle: Bu metin felsefe ve resim sanatı üzerine değil, bir şimşek anı kadar kısa bir süre içinde kalırken içimize çektiğimiz ve ne olduğunu sezmeye çalıştığımız hayata ve çoğunlukla onun hasmı olan Yasa’ya ilişkindir.
Düşman Ceza Hukuku: Egemenlik, Persona, Haydutluk
Sosyal-siyasal bütünlüğün bir parçası olmak ya da olmamak Antikite’den bu yana belli başlı kavramların bu konumlara ve statülere atfedilmesiyle ifade buluyor. Grek toplumunun düşük değerli “insansoyu”nu (anthropos) polis düzenine katıp katmama dilemması ile Roma’da hiçbir yasa ile korunmayan yabanıl hayatın medeniyetçe kavranması meseleleri, aradan geçen binyıllara rağmen modernliğin de temel açmazı olarak güncelliğini koruyor. Politik söylemler ve politik eylemler için oluşturulmuş kamusal uzamın hepimizi eşit kılan ortamından mahrum kaldığımız, kendi hesabına bireyler olarak kabul edildiğimiz ama kendinde insan varlığı olarak kabul edilmediğimiz bir toplumdaki görünme biçimimizin, yani farklılıkların, kutsal bütünlüğü bozanların feda edilmesinin tarihi, talihsiz bir uygarlık tarihidir de aynı zamanda: Antik dünden Post-Westphalian bugüne dek.
Ben Yapmadım, Beynim mi Yaptırdı? Özgür İradeye Nörofelsefi Bir Bakış
Uzun zamandır beyin araştırmaları yapan biri olarak, beyinle ilgili matematik ve teknoloji ile çözemediğim bir noktada takıldığımı fark ettim. Senelerce beynin içinde neler dönüp bittiğini sayısız aletle inceledim. Yüzlerce binlerce satır kod yazıp beynin bize sunduklarını matematik ve bilgisayar yardımıyla anlamaya çalıştım. Ama nafile! Olmuyor da olmuyor! Nasıl olur da insanın o anda canı müzik dinlemek istiyor, nasıl oluyor da bir anda aşık oluveriyorsun, nasıl oluyor da doktora yapmaya ve beynini böyle senelerce sürecek bir tacize alet etmeye karar veriyorsun? Üstelik bundan da zevk alıyorsun. — Önsöz’den
Hukuk ve Marksizm Rehberi
Berlin Duvarı’nın yıkılmasını izleyen küreselleşmenin zafer gösterileri çok da uzun sürmedi ve kapitalizmin yinelenen krizleri, Marx’a ve Marksizme yönelik geniş çaplı, hiç de şaşırtıcı olmayan bir uyanışa sebep oldu. Sosyal ilişkiler artı-değer üretme ve biriktirme dürtüsü çerçevesinde ortaya çıkmaya devam ettikçe, kapitalist üretim tarzının sistematik eleştirisi de kaçınılmaz olmaya devam ediyor. Hukuk ve Marksizm Rehberi de söz konusu eleştiriyi hukuk ve devlet merkezinde ele alıyor. Rehber’de, Marx ve Engels’e ilaveten Marksist literatürün hukuk eleştirisi ve açıklaması farklı geleneklerden araştırmacılarca işleniyor. Kitapta yer alan yazılar, her şeyden önce Marksist eleştirel araçların çeşitliliğine, çok yönlülüğüne ve şaşırtıcı analitik gücüne tanıklık ediyor. Bu araçlar, kapitalist toplumlarda hukukun, hakların ve devletin rolünü anlamak için her zaman olduğu gibi vazgeçilmezdir.