Books

Hukuk ve Marksizm Rehberi

Berlin Duvarı’nın yıkılmasını izleyen küreselleşmenin zafer gösterileri çok da uzun sürmedi ve kapitalizmin yinelenen krizleri, Marx’a ve Marksizme yönelik geniş çaplı, hiç de şaşırtıcı olmayan bir uyanışa sebep oldu. Sosyal ilişkiler artı-değer üretme ve biriktirme dürtüsü çerçevesinde ortaya çıkmaya devam ettikçe, kapitalist üretim tarzının sistematik eleştirisi de kaçınılmaz olmaya devam ediyor. Hukuk ve Marksizm Rehberi de söz konusu eleştiriyi hukuk ve devlet merkezinde ele alıyor. Rehber’de, Marx ve Engels’e ilaveten Marksist literatürün hukuk eleştirisi ve açıklaması farklı geleneklerden araştırmacılarca işleniyor. Kitapta yer alan yazılar, her şeyden önce Marksist eleştirel araçların çeşitliliğine, çok yönlülüğüne ve şaşırtıcı analitik gücüne tanıklık ediyor. Bu araçlar, kapitalist toplumlarda hukukun, hakların ve devletin rolünü anlamak için her zaman olduğu gibi vazgeçilmezdir.

 500,00  375,00
Görüntüle
Sepete Ekle

Doğal Hukukçu Hukukbilim

Doğal Hukukçu Hukukbilim, hukuk felsefesi alanındaki en önemli tartışma alanlarından biri olan doğal hukuk düşüncesine dair bir giriş niteliğinde. Kitap, doğal hukuk düşüncesini ve ahlak felsefesini çevreleyen temel meseleler hakkında son derece aydınlatıcı bir izahat sunuyor. Disiplinler arası yaklaşımlarıyla dikkat çeken ve uluslararası tanınırlığa sahip yazarlar, doğal hukukçu düşüncenin tarihini betimlemek yerine, belli bir doğal hukuk okuması sunuyorlar. Kitapta, yirminci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan “yeni” doğal hukuk teorisinin en büyük isimlerinden bazılarının, mesela bizzat editörler yanında John Finnis ve Robert Alexy’nin kendi doğal hukuk yorum ve yaklaşımlarını bulmak mümkün. Türkçede çokça tartışılmasına rağmen ilgili orijinal metinlerin azlığı dikkate alındığında, Doğal Hukukçu Hukukbilim’in alanın uzmanlarınca yapılan bu çevirisinin İngilizce konuşulan dünyadaki güncel doğal hukuk tartışmalarının önemli bir hattını Türkçe literatüre taşıyarak önemli bir görevi yerine getirdiği söylenebilir.

 220,00  165,00
Görüntüle
Sepete Ekle

Haiti Devrimi’nin Kısa Tarihi

Haiti Devriminin hikayesi, özgürlük ve eşitlik hakkındaki modern fikirlerin kaynağı olarak Batı Avrupa uygarlığını görmek isteyenler için çarpıcı bir hatırlatmadır. ABD’de ve Fransa’da özgürlük ve eşitlik fikirlerini etkili bir dille formüle eden devrimci liderler, Atlantik dünyasında siyahların köleleştirilmesini sürdürmek için ölümüne savaşmaya hazırlardı. “Bu topraklarda köle olamayacağını; köleliğin bu topraklarda sonsuza dek kaldırıldığını” ilan eden ilk anayasa ABD’nin ve devrim Fransası’nın anayasaları değil Toussaint Louverture’ün 1801 Anayasasıydı. Tüm insanların eşit değerde olduğunun tanınması, dünya için gerçekten evrensel bir değerler dizisinin temeli olacaksa, bu ilkenin Fransız Saint-Domingue kolonisindeki Afrika kökenli insanların mücadelelerinin bir sonucu olarak ilk defa açıkça ifade edildiğini teslim etmeliyiz.

 120,00  90,00
Görüntüle
Sepete Ekle

Kadına Karşı Ayrımcılık: Hukuk, Toplum, Devlet ve CEDAW

“Kadınlara karşı ayrımcılık” çok geniş kapsamlı ve disiplinlerarası bir kavram. Bu kitapta yer alan katkılar bu gerçeğin ışığında, kadına karşı ayrımcılık sorununa odaklanan incelemelerden oluşuyor. Ve bu yaklaşım, kadının insan haklarına ilişkin uluslararası temel normatif bir düzenleme olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (kısa adıyla CEDAW) bağlamında derinlemesine inceleniyor. Kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesine yönelik Sözleşme ile kurulan bu koruma rejiminin geliştirilerek inşa edilmesi, birkaç yıl sonra yarım yüzyıla varacak, iç devinimi çok yüksek olan bir süreci kapsıyor. Bu devinimin başlıca aktörleri elbette kadınlar, yerel ve uluslararası kadın hakları hareketi ve uluslararası örgütler bünyesinde gerçekleştirilen mücadele. Bu hakların korunması rejiminin ürettiği ve diğer disiplinler alanındaki gelişmeleri dikkate alarak geliştirdiği, kavramsal ve uygulamaya dair önemli bir hak standartları birikimi oluştu. Bu önemli gelişim, bu kitaba katkıda bulunan, uluslararası ve yerel kadın hakları çalışmaları ve hareketi alanında yetkin araştırmacıların farklı başlıklar altında, geniş bir çerçeveye yayılan çalışmalarıyla irdeleniyor. CEDAW hak koruma rejimi, CEDAW Komitesi’nin Genel Tavsiyeleri, Nihai Gözlem Raporları, Komite nezdinde bireysel şikâyet başvurusu ve soruşturma usulleri, bireysel başvurulara ilişkin Komite kararları; özen yükümlülüğü kavramı; geçici özel önlemler ve özel önlemler; toplumsal cinsiyet eşitliği; toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; kesişimsellik; Türkiye ve CEDAW bağlarının kurulması ve gelişimi, Türkiye hukukunda CEDAW’a uyma yükümlülüğünün yapıtaşlarının eleştirel olarak değerlendirilmesi kitabın omurgasını oluşturan konular. Kitap, cinsiyete dayalı ayrımcılık konusunda, CEDAW deneyimini değerlendirme bağlamında, Türkçe literatüre önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu kitap, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde, uzman araştırmacılar Gökçeçiçek Ayata ve Sevinç Eryılmaz tarafından yürütülen, Federal Almanya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu tarafından desteklenen “Hukukçular için CEDAW Okuryazarlığı” başlıklı proje kapsamında hazırlandı.

 140,00  105,00
Görüntüle
Sepete Ekle

Sözün İkiz Çocukları: Edebiyat ve Hukuk İlişkisi

Elinizde tuttuğunuz bu kitap, tükenmiş olan “Edebiyat, Hukuk ve Sair Tuhaflıklar” adlı derlemede Cemal Bâli Akal ve Yalçın Tosun’a ait olanlardan ve onlara eklenmiş altı yazıdan oluşuyor.

Edebiyat ve hukuk, “Sözün İkiz Çocukları” onlar… Aralarındaki ilişki yüzyıllar öncesinden bu yana araştırılıyor, üzerine düşünülüp eserler veriliyor. Bazen düşman kesiliyorlar birbirlerine, anlayamıyorlar. Bazense beklenmedik bir yakınlık duyuyorlar, kan çekmesi misali. Sonra geçiyor ama. Çünkü ne kadar yakın bir kaynaktan doğmuş olurlarsa olsunlar, hatta benzeyen yönlerinin altı sıklıkla çizilse de bir çekişme olduğu gerçek aralarında. Hangisi önce doğmuştur mesela, hangisinin sözü daha çok geçer, hangisi daha fazla ciddiye alınır ya da önemser ciddiye alınmayı?

Hangisi ebeveynlerinin göz bebeğidir? Hangisi kendiyle dalga geçmeyi bilir, hangisi asık suratlı hangisi meraklı gözlerle bakar dünyaya. Peki siz hangi kardeşin yanında dururdunuz, zorunda kalsaydınız?

 100,00  75,00
Görüntüle
Sepete Ekle

Yargının Kökleri: Başlangıç Toplumlarında ve Erken Devlette Yargının Biçimlenişi

İnsanların toplumlar hâlinde yaşamalarını, kurumlar oluşturmalarını, kurallara riayet etmelerini ve kurulan bu düzenin idamesi için kullandıkları yöntemleri anlayabilmek için devletli toplumların öncesine gidilmelidir. Yazının icat edilmesi gibi devletin ortaya çıkışı da insanlık tarihi ölçeğinde hayli geç bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. Şüphesiz bu iki gelişme ile insanlık, daha öncesinde olduğundan çok daha farklı bir noktaya, çok daha hızlı bir şekilde gelmiştir. Ancak yine de devlet örgütünün günümüzde eriştiği güce, yeteneğe ve karmaşıklığa rağmen insanlığın bunu aşamayacağı ve devletli toplum ile onun hukukunun ilelebet var olmaya devam edeceği söylenemez. Hukukiliğin, toplumsallığın ayrılmaz bir niteliği olduğu görüşünün sonucu olarak, ‘kamu hukuku’ çalışmaları devlet öncesi başlangıç toplumlarını da içermelidir. Hatta böyle bir yaklaşımın devlet sonrası muhtemel toplum biçimlerini de kapsayabilecek genişlikte olması gerekir. Yargının Kökleri, modernliğin sunduğu hukuk anlayışımızı değiştirmeye aday böyle bir antropolojik yaklaşıma önemli bir katkı sunuyor.

 150,00  112,50
Görüntüle
Sepete Ekle

Kazanmak İçin Duruşma Taktikleri

Yargılamanın özünü bir ikna çabası oluşturur. “Gerçeğe ulaşmak” ve “adaleti sağlamak” görünürdeki hedeftir fakat gerçeklik her zaman inşa edilmek zorundadır ve yargılama sırasında taraflardan yargıca, jüriden bizzat hukukun kendisine, birden fazla adalet vardır. Gerçekliğin inşa edilmek zorunda olması ve farklı adalet perspektifleri, hükmü kuracak olan kişi veya kişilerin belli bir gerçeklik ve belli bir adalet konusunda ikna edilmesini gerektirir. Zaten ikna yoksa, avukatlığa da ihtiyaç yoktur. Beğenelim ya da beğenmeyelim, insan bilgisiyle tesis edilebilecek gerçeklik ve adalet, sunumun, takdimin, iknanın, retoriğin adaletidir. Kazanmak İçin Duruşma Taktikleri bu gerçeğin kabulüyle duruşmanın mekanizmasını bir kılavuz formunda ifşa ediyor. ABD uygulaması üzerine kaleme alınan kitap, sadece ABD yargılama pratiğini merak edenleri değil, hukuk bağlamındaki ikna mekanizmasının genel ilkelerini çıkarmak isteyenleri de muhatap alıyor.

 160,00  120,00
Görüntüle
Sepete Ekle

İnsan Hakları Paradoksu: Özne ve Siyaset

Uzun zamandır hukuk ve siyaset ilişkisini insan haklarına gönderme yapmadan konuşamadığımız bir dünyada yaşıyoruz. Bunun, siyaseti insan hakları söyleminin ve hukuki kategorilerin ufku ötesinde kavrama yetimize mal olduğuna ilişkin uyarıların tarihi de çok kısa değil. Öte yandan özellikle son otuz yıldır giderek yükselen özcülük karşıtı sesler, indirgemeci soyutlamalara karşı direnen varolma halleri, eleştirel ama olumlayıcı tekniklerle insan haklarının dilini sürekli olarak yeni baştan kuruyor. Güç ilişkilerinin karmaşıklığı ve sonsuzluğu içinde kimlikler, özneleşme süreçleri, özgürleşme ve direniş olanakları, farklı biçimlerde kavranıyor.

Geleneksel insan hakları söyleminin paradokslarını aşmaya çalışmak yerine, “hakların siyaseten gücünü tanıyan, diğer yandan normatif işlevlerine dair sürekli soru soran, öz-eleştirel, pratik bir tutum”un peşine düşen bu kitap, insan haklarının siyasi değerini yeniden düşünmeye bir çağrı aynı zamanda. Çağdaş düşündeki insan haklarına eleştirel yaklaşımlarla tanışmak ve özcü olmayan bir hak siyasetinin imkânı üzerine düşünmek için güçlü bir davet…

 135,00  101,25
Görüntüle
Sepete Ekle

Devlet Fikri: Siyaset Kuramına Giriş

Devleti devlet yapan veya devleti ayakta tutan nedir? Tıpkı hukukla ilgili “nedir” sorusunda olduğu gibi, devlet hakkındaki “nedir” sorusu da, en nihayetinde buyurgan bir “olmalıdır” sonucuna varmaktan uzak duramaz. “Devlet nedir?” sorusuna verilecek salt betimsel bir cevap, cevabı kabul edenlerce devletin nasıl olması gerektiğine dair bir talimat olarak anlaşılıp insanların devlete karşı tutumlarını belirleme kapasitesine sahiptir. Bunun sonucunda güce dayalı hayli gerçekçi hatta biraz da eleştirel bir açıklama, siyaset sahnesindeki ahlaksızlığı meşrulaştırmaya aday olabilir.

d’Entréves, devleti güçle açıklamanın panzehri olarak sunulan yasallık koşulunun da esasında güçten uzaklaşmadığını, hukukun ancak güçle var olabildiğini söyleyerek siyaset felsefesi tarihinin daha erken dönemlerinden ödünç aldığı meşruiyet düşüncesini modern dünyaya uyarlamaya çalışıyor. Yazara göre devlet fikri güç, yasallık ve meşruluğu birlikte içerir. Devleti bu üç nitelikten herhangi birini göz ardı ederek açıklamaya yönelen girişimler eksik kalmaya yazgılıdır. Kitap, meşruluğun yasallığa indirgendiği ve yasallığın güçle belirlendiği bir çağda iyiden iyiye yoksullaşan devlet fikrinin hakkını vermeye çalışıyor.

 135,00  101,25
Görüntüle
Sepete Ekle

Özgür İrade? Hukuk, Nörobilim, Psikoloji ve Ötesi

Özgürlük yalnızca hukuki-siyasi değil, aynı zamanda felsefi bir kavramdır. Filozoflar Antik Çağ’dan bu yana “özgür olmanın başlıca koşulu, özgür irade sahibi olmak mıdır?” sorusu üzerine düşünmüş; insan toplumlarının ve kültürlerinin büyük çoğunluğunda karşımıza çıkan, insanın özgür iradeyle donatılmış bir canlı olduğu yargısını tartışmaya açmışlardır. 20. yüzyılda nörobilimcilerin de bu tartışmaya katıldıklarını ve zihin felsefesinin bu çetrefil sorunsalını farklı bir açıdan ele almaya başladıklarını görüyoruz. Bu derlemede yer alan yazılarda hukuk, felsefe, psikoloji, nörobilim, mühendislik gibi çeşitli alanlarda çalışan akademisyenler, özgür irade konusunu farklı açılardan tartışıyorlar ve özgür irade varsayımının bilimsel gelişmeler sonucunda geçersiz kalması ihtimalinin yaratacağı etkileri değerlendirmeye alıyorlar.

 135,00  101,25
Görüntüle
Sepete Ekle