İnsan Hakları Paradoksu: Özne ve Siyaset
Uzun zamandır hukuk ve siyaset ilişkisini insan haklarına gönderme yapmadan konuşamadığımız bir dünyada yaşıyoruz. Bunun, siyaseti insan hakları söyleminin ve hukuki kategorilerin ufku ötesinde kavrama yetimize mal olduğuna ilişkin uyarıların tarihi de çok kısa değil. Öte yandan özellikle son otuz yıldır giderek yükselen özcülük karşıtı sesler, indirgemeci soyutlamalara karşı direnen varolma halleri, eleştirel ama olumlayıcı tekniklerle insan haklarının dilini sürekli olarak yeni baştan kuruyor. Güç ilişkilerinin karmaşıklığı ve sonsuzluğu içinde kimlikler, özneleşme süreçleri, özgürleşme ve direniş olanakları, farklı biçimlerde kavranıyor.
Geleneksel insan hakları söyleminin paradokslarını aşmaya çalışmak yerine, “hakların siyaseten gücünü tanıyan, diğer yandan normatif işlevlerine dair sürekli soru soran, öz-eleştirel, pratik bir tutum”un peşine düşen bu kitap, insan haklarının siyasi değerini yeniden düşünmeye bir çağrı aynı zamanda. Çağdaş düşündeki insan haklarına eleştirel yaklaşımlarla tanışmak ve özcü olmayan bir hak siyasetinin imkânı üzerine düşünmek için güçlü bir davet…
Irkı Mahkemeye Çıkarmak: Amerikan Tarihinde Hukuk ve Adalet
Irklar arası ilişkiler Amerikan tarihinin en önemli ve belki de en utanç verici yönlerinden biridir. Gerek kölelik gerekse ırk temelli ayrımcılık, ABD’de uzun süre yasal dayanaklara sahip olması sebebiyle mahkemeler sıklıkla ırkın başrolde olduğu davalara bakmak durumunda kalmıştır. Elinizdeki kitap, ABD’deki hukuk ve ırk ilişkisine ilişkin en önemli davaları konu eden on iki makaleden oluşuyor. Amistad’dan başlayıp O. J. Simpson’a dek giden bu davalara ilişkin kapsamlı incelemeler yoluyla okur, ABD’de beyaz üstünlüğünü hukukileştiren düzenlemeleri, toplumdaki baskın durumda olan ırkçı kanaatlerin mahkemelerdeki yansımasını, hukuku kullanmak suretiyle ırk ayrımcılığına karşı mücadele olanaklarını, mahkemelerin kimi zaman verdikleri eşitlikçi kararların toplumdaki karşılığı, Amerikan tarihinde beyaz üstünlüğünün yegane hedefinin siyahlar olmadığı gibi hususları görme imkanına sahip oluyor.
Kadına Karşı Ayrımcılık: Hukuk, Toplum, Devlet ve CEDAW
“Kadınlara karşı ayrımcılık” çok geniş kapsamlı ve disiplinlerarası bir kavram. Bu kitapta yer alan katkılar bu gerçeğin ışığında, kadına karşı ayrımcılık sorununa odaklanan incelemelerden oluşuyor. Ve bu yaklaşım, kadının insan haklarına ilişkin uluslararası temel normatif bir düzenleme olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (kısa adıyla CEDAW) bağlamında derinlemesine inceleniyor. Kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesine yönelik Sözleşme ile kurulan bu koruma rejiminin geliştirilerek inşa edilmesi, birkaç yıl sonra yarım yüzyıla varacak, iç devinimi çok yüksek olan bir süreci kapsıyor. Bu devinimin başlıca aktörleri elbette kadınlar, yerel ve uluslararası kadın hakları hareketi ve uluslararası örgütler bünyesinde gerçekleştirilen mücadele. Bu hakların korunması rejiminin ürettiği ve diğer disiplinler alanındaki gelişmeleri dikkate alarak geliştirdiği, kavramsal ve uygulamaya dair önemli bir hak standartları birikimi oluştu. Bu önemli gelişim, bu kitaba katkıda bulunan, uluslararası ve yerel kadın hakları çalışmaları ve hareketi alanında yetkin araştırmacıların farklı başlıklar altında, geniş bir çerçeveye yayılan çalışmalarıyla irdeleniyor. CEDAW hak koruma rejimi, CEDAW Komitesi’nin Genel Tavsiyeleri, Nihai Gözlem Raporları, Komite nezdinde bireysel şikâyet başvurusu ve soruşturma usulleri, bireysel başvurulara ilişkin Komite kararları; özen yükümlülüğü kavramı; geçici özel önlemler ve özel önlemler; toplumsal cinsiyet eşitliği; toplumsal cinsiyete dayalı şiddet; kesişimsellik; Türkiye ve CEDAW bağlarının kurulması ve gelişimi, Türkiye hukukunda CEDAW’a uyma yükümlülüğünün yapıtaşlarının eleştirel olarak değerlendirilmesi kitabın omurgasını oluşturan konular. Kitap, cinsiyete dayalı ayrımcılık konusunda, CEDAW deneyimini değerlendirme bağlamında, Türkçe literatüre önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu kitap, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi bünyesinde, uzman araştırmacılar Gökçeçiçek Ayata ve Sevinç Eryılmaz tarafından yürütülen, Federal Almanya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu tarafından desteklenen “Hukukçular için CEDAW Okuryazarlığı” başlıklı proje kapsamında hazırlandı.
Kazanmak İçin Duruşma Taktikleri
Yargılamanın özünü bir ikna çabası oluşturur. “Gerçeğe ulaşmak” ve “adaleti sağlamak” görünürdeki hedeftir fakat gerçeklik her zaman inşa edilmek zorundadır ve yargılama sırasında taraflardan yargıca, jüriden bizzat hukukun kendisine, birden fazla adalet vardır. Gerçekliğin inşa edilmek zorunda olması ve farklı adalet perspektifleri, hükmü kuracak olan kişi veya kişilerin belli bir gerçeklik ve belli bir adalet konusunda ikna edilmesini gerektirir. Zaten ikna yoksa, avukatlığa da ihtiyaç yoktur. Beğenelim ya da beğenmeyelim, insan bilgisiyle tesis edilebilecek gerçeklik ve adalet, sunumun, takdimin, iknanın, retoriğin adaletidir. Kazanmak İçin Duruşma Taktikleri bu gerçeğin kabulüyle duruşmanın mekanizmasını bir kılavuz formunda ifşa ediyor. ABD uygulaması üzerine kaleme alınan kitap, sadece ABD yargılama pratiğini merak edenleri değil, hukuk bağlamındaki ikna mekanizmasının genel ilkelerini çıkarmak isteyenleri de muhatap alıyor.
Kömür Karası: Soma Katliamı Yargılaması
“Bu 301 kişi neden öldü? Burası çok iyi bir işletme, çok kurumsal bir işletme; size çok güzel para veriyor, çok iyi davranıyor; bütün görevlerinizi yapıyorsunuz, sensörleriniz çok iyi çalışıyor, her şey çok yolunda ve hâlâ o işletmede çalışıyorsunuz, anladım. Patron, tutukluların bile maaşını yatırıyor, sigortasını ödüyor; böyle işletmede çalışılmaz mı, anladım. Her şey çok iyiydi, herkes madende gezdi; sıcak yok, nem yok, koku yok, monoksit yok; patlamalarda işçiler dışarı çıkartılıyor, kimse kimseye sesini yükseltmiyor… Bu 301 kişi niye öldü, sorusunun cevabı yok. Benim anladığım kadarıyla bu saatten sonra bu soruya cevap vermek isteyen yok. Kalkıp sırayla diyeceksiniz ki ‘benim işim değil, benim yetkim değil; ben bilmiyorum, amirim bilir, müdürüm bilir; ben işimi yaptım’. Bunları deyip oturacaksınız ve bunun sizi cezadan kurtaracağını düşüneceksiniz. Eğer gerçekten yeni bir şey söylemek isteyen olursa biz buradayız, ben buradayım”. “Ben buradayım” diyen Av. Selçuk Kozağaçlı ve yine “orada” olan Av. Can Atalay, halen Silivri Cezaevinde. Katliam sanıklarından ise cezaevinde olan tek bir kimse yok. Elinizdeki kitap, Soma yargılamasının ve kimlerin nerede durduğunun unutulmaması için bir özet bırakma çabasıdır.
Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkına Sosyolojik Bir Bakış: Pierre Bourdieu’nün Kavramlarıyla CMK Avukatlığı
Bu kitap, hukuki bir kurum olan CMK avukatlığı ile bu kuruma dahil olan öznelerin kuruma ilişkin davranış, inanç ve algılarına odaklanıyor ve ilgili öznelerin CMK avukatlığı kurumundan nasıl etkilendiğini ve onu nasıl etkilediklerini anlamayı ve açıklamayı amaçlıyor. ‘CMK avukatlığı pratiğini belirleyen ve etkileyen temel etkenler nelerdir? CMK avukatı etkili ve yetkin olarak görülmüyorsa bunun pratikten kaynaklanan sebepleri nelerdir? CMK avukatına karşı bir önyargı var mı? Varsa, bu gerçekten bir önyargı mı?’ sorularının peşinden giden yazarlar, alan araştırmasından ve istatiksel verilerden elde ettikleri verilere dayanarak elde ettikleri bulguları Pierre Bourdieu’nün kavramlarıyla ilişkilendiriliyor.
Nazi Almanyası’nda Hukuk: İdeoloji, Fırsatçılık ve Adaletin Saptırılması
❝Nazi Almanyası örneğinin toplumumuza ayna tutma görevi göremeyecek kadar aşırı olduğunu iddia etmek caziptir. Ama Almanların da bir zamanlar Rechtsstaat’ları ile büyük gurur duyduğunu ve hiçbir toplumun vahim koşullarda hukukun yozlaşmasından muaf olmadığını hatırlamak, aynı derecede önemlidir.❞
Otorite, Hukuk ve Liberalizm: Joseph Raz’ın Felsefesine Giriş
Joseph Raz çağdaş ahlak, hukuk ve siyaset felsefesinin en önemli isimlerindendir. Çağdaş hukuki pozitivizmin önde gelen mimarlarından biri olan Raz, hukukun varlığı ve içeriği için uygulanacak ölçütün ahlaki argümanlara değil, sosyal olgulara dayanması gerektiğini savunmuştur. Bu küçük hacimli kitap, Joseph Raz’ın ahlak, hukuk ve siyaset felsefesini ana hatlarıyla tanıtmayı amaçlıyor. Her bir konuya özgülenen üç bölümden oluşan kitap, 2022 yılında dünyadan ayrılan bu önemli filozofun felsefesine dair nitelikli bir giriş niteliğinde.
Özgür İrade? Hukuk, Nörobilim, Psikoloji ve Ötesi
Özgürlük yalnızca hukuki-siyasi değil, aynı zamanda felsefi bir kavramdır. Filozoflar Antik Çağ’dan bu yana “özgür olmanın başlıca koşulu, özgür irade sahibi olmak mıdır?” sorusu üzerine düşünmüş; insan toplumlarının ve kültürlerinin büyük çoğunluğunda karşımıza çıkan, insanın özgür iradeyle donatılmış bir canlı olduğu yargısını tartışmaya açmışlardır. 20. yüzyılda nörobilimcilerin de bu tartışmaya katıldıklarını ve zihin felsefesinin bu çetrefil sorunsalını farklı bir açıdan ele almaya başladıklarını görüyoruz. Bu derlemede yer alan yazılarda hukuk, felsefe, psikoloji, nörobilim, mühendislik gibi çeşitli alanlarda çalışan akademisyenler, özgür irade konusunu farklı açılardan tartışıyorlar ve özgür irade varsayımının bilimsel gelişmeler sonucunda geçersiz kalması ihtimalinin yaratacağı etkileri değerlendirmeye alıyorlar.
Roma Hukuku: Kısa Bir Tarih
Uzun yıllar Roma Hukuku dersleri veren Olga Tellesen-Couperus bu kitapta Roma Hukukunu okuru teknik ayrıntılara boğmadan ana hatlarıyla sunuyor. Sadece hukuk kurallarını ve kuralların uygulanışını değil, aynı zamanda gelişim dönemleri içerisinde hangi siyasal ve toplumsal koşulların bu kuralların yapılması, uygulanması ve değiştirilmesi sonucunu doğurduğunu anlatıyor. Kitap, tarihsel perspektifle sunduğu özlü anlatımı sayesinde Roma Hukukuna dair bütüncül bir imge elde etmek isteyen hukukçu, tarihçi, siyaset bilimci gibi her alandan ilgiliye hitap ediyor.