Kazanmak İçin Duruşma Taktikleri
Yargılamanın özünü bir ikna çabası oluşturur. “Gerçeğe ulaşmak” ve “adaleti sağlamak” görünürdeki hedeftir fakat gerçeklik her zaman inşa edilmek zorundadır ve yargılama sırasında taraflardan yargıca, jüriden bizzat hukukun kendisine, birden fazla adalet vardır. Gerçekliğin inşa edilmek zorunda olması ve farklı adalet perspektifleri, hükmü kuracak olan kişi veya kişilerin belli bir gerçeklik ve belli bir adalet konusunda ikna edilmesini gerektirir. Zaten ikna yoksa, avukatlığa da ihtiyaç yoktur. Beğenelim ya da beğenmeyelim, insan bilgisiyle tesis edilebilecek gerçeklik ve adalet, sunumun, takdimin, iknanın, retoriğin adaletidir. Kazanmak İçin Duruşma Taktikleri bu gerçeğin kabulüyle duruşmanın mekanizmasını bir kılavuz formunda ifşa ediyor. ABD uygulaması üzerine kaleme alınan kitap, sadece ABD yargılama pratiğini merak edenleri değil, hukuk bağlamındaki ikna mekanizmasının genel ilkelerini çıkarmak isteyenleri de muhatap alıyor.
Nazi Almanyası’nda Hukuk: İdeoloji, Fırsatçılık ve Adaletin Saptırılması
❝Nazi Almanyası örneğinin toplumumuza ayna tutma görevi göremeyecek kadar aşırı olduğunu iddia etmek caziptir. Ama Almanların da bir zamanlar Rechtsstaat’ları ile büyük gurur duyduğunu ve hiçbir toplumun vahim koşullarda hukukun yozlaşmasından muaf olmadığını hatırlamak, aynı derecede önemlidir.❞
Otorite, Hukuk ve Liberalizm: Joseph Raz’ın Felsefesine Giriş
Joseph Raz çağdaş ahlak, hukuk ve siyaset felsefesinin en önemli isimlerindendir. Çağdaş hukuki pozitivizmin önde gelen mimarlarından biri olan Raz, hukukun varlığı ve içeriği için uygulanacak ölçütün ahlaki argümanlara değil, sosyal olgulara dayanması gerektiğini savunmuştur. Bu küçük hacimli kitap, Joseph Raz’ın ahlak, hukuk ve siyaset felsefesini ana hatlarıyla tanıtmayı amaçlıyor. Her bir konuya özgülenen üç bölümden oluşan kitap, 2022 yılında dünyadan ayrılan bu önemli filozofun felsefesine dair nitelikli bir giriş niteliğinde.
Özgür İrade? Hukuk, Nörobilim, Psikoloji ve Ötesi
Özgürlük yalnızca hukuki-siyasi değil, aynı zamanda felsefi bir kavramdır. Filozoflar Antik Çağ’dan bu yana “özgür olmanın başlıca koşulu, özgür irade sahibi olmak mıdır?” sorusu üzerine düşünmüş; insan toplumlarının ve kültürlerinin büyük çoğunluğunda karşımıza çıkan, insanın özgür iradeyle donatılmış bir canlı olduğu yargısını tartışmaya açmışlardır. 20. yüzyılda nörobilimcilerin de bu tartışmaya katıldıklarını ve zihin felsefesinin bu çetrefil sorunsalını farklı bir açıdan ele almaya başladıklarını görüyoruz. Bu derlemede yer alan yazılarda hukuk, felsefe, psikoloji, nörobilim, mühendislik gibi çeşitli alanlarda çalışan akademisyenler, özgür irade konusunu farklı açılardan tartışıyorlar ve özgür irade varsayımının bilimsel gelişmeler sonucunda geçersiz kalması ihtimalinin yaratacağı etkileri değerlendirmeye alıyorlar.
Roma Hukuku: Kısa Bir Tarih
Uzun yıllar Roma Hukuku dersleri veren Olga Tellesen-Couperus bu kitapta Roma Hukukunu okuru teknik ayrıntılara boğmadan ana hatlarıyla sunuyor. Sadece hukuk kurallarını ve kuralların uygulanışını değil, aynı zamanda gelişim dönemleri içerisinde hangi siyasal ve toplumsal koşulların bu kuralların yapılması, uygulanması ve değiştirilmesi sonucunu doğurduğunu anlatıyor. Kitap, tarihsel perspektifle sunduğu özlü anlatımı sayesinde Roma Hukukuna dair bütüncül bir imge elde etmek isteyen hukukçu, tarihçi, siyaset bilimci gibi her alandan ilgiliye hitap ediyor.
Sözün İkiz Çocukları: Edebiyat ve Hukuk İlişkisi
Elinizde tuttuğunuz bu kitap, tükenmiş olan “Edebiyat, Hukuk ve Sair Tuhaflıklar” adlı derlemede Cemal Bâli Akal ve Yalçın Tosun’a ait olanlardan ve onlara eklenmiş altı yazıdan oluşuyor.
Edebiyat ve hukuk, “Sözün İkiz Çocukları” onlar… Aralarındaki ilişki yüzyıllar öncesinden bu yana araştırılıyor, üzerine düşünülüp eserler veriliyor. Bazen düşman kesiliyorlar birbirlerine, anlayamıyorlar. Bazense beklenmedik bir yakınlık duyuyorlar, kan çekmesi misali. Sonra geçiyor ama. Çünkü ne kadar yakın bir kaynaktan doğmuş olurlarsa olsunlar, hatta benzeyen yönlerinin altı sıklıkla çizilse de bir çekişme olduğu gerçek aralarında. Hangisi önce doğmuştur mesela, hangisinin sözü daha çok geçer, hangisi daha fazla ciddiye alınır ya da önemser ciddiye alınmayı?
Hangisi ebeveynlerinin göz bebeğidir? Hangisi kendiyle dalga geçmeyi bilir, hangisi asık suratlı hangisi meraklı gözlerle bakar dünyaya. Peki siz hangi kardeşin yanında dururdunuz, zorunda kalsaydınız?
Spinoza Hukukçuya Ne Söyler?
❝Spinoza’nın doğa durumu ve doğa yasalarını gerçek bir doğal hak teorisiyle belirlediği düşüncesinin olası sonuçları yıkıcıdır: Doğa durumunda, başka bir deyişle başlangıç durumunda, kişi kendi kendini belirlemenin –eylemlerini doğru akla göre belirlemenin– mutlak gücüne sahip değildir; buradan çıkan sonuca göre o, ‘kendisine akıldan çok, kör tutkuları rehber edinir’.❞
Yargının Kökleri: Başlangıç Toplumlarında ve Erken Devlette Yargının Biçimlenişi
İnsanların toplumlar hâlinde yaşamalarını, kurumlar oluşturmalarını, kurallara riayet etmelerini ve kurulan bu düzenin idamesi için kullandıkları yöntemleri anlayabilmek için devletli toplumların öncesine gidilmelidir. Yazının icat edilmesi gibi devletin ortaya çıkışı da insanlık tarihi ölçeğinde hayli geç bir zaman diliminde gerçekleşmiştir. Şüphesiz bu iki gelişme ile insanlık, daha öncesinde olduğundan çok daha farklı bir noktaya, çok daha hızlı bir şekilde gelmiştir. Ancak yine de devlet örgütünün günümüzde eriştiği güce, yeteneğe ve karmaşıklığa rağmen insanlığın bunu aşamayacağı ve devletli toplum ile onun hukukunun ilelebet var olmaya devam edeceği söylenemez. Hukukiliğin, toplumsallığın ayrılmaz bir niteliği olduğu görüşünün sonucu olarak, ‘kamu hukuku’ çalışmaları devlet öncesi başlangıç toplumlarını da içermelidir. Hatta böyle bir yaklaşımın devlet sonrası muhtemel toplum biçimlerini de kapsayabilecek genişlikte olması gerekir. Yargının Kökleri, modernliğin sunduğu hukuk anlayışımızı değiştirmeye aday böyle bir antropolojik yaklaşıma önemli bir katkı sunuyor.